15 TEMMUZ FELAKETİ

15 Temmuz 2016 gecesi halkımıza yöneltilen terör saldırısı akıl ve mantıkla açıklanamayacak ölçüde vahim bir başkaldırı olarak tarihteki yerini alacaktır. Canım Türkiye insanı, terörün pek çok çeşidine tanıklık etti ama ülkesinin ve ülke insanlarının korunması için kendisine teslim ettiği, bu hizmeti karşılığında maaş ödediği hainlerin, bu silahları bizatihi halkına yönelterek uyguladığı terör saldırısına ilk defa tanık oldu.

Bu teröristlerin, gasp ettikleri askeri kıyafetler içinde olmalarına bakarak asker olduklarını düşünmeyin. Asker gururludur, onurludur, asildir, fedakârdır, cefakârdır, vatanı için, vatandaşı için canını verir. Bu teröristlerin FETÖ orijinli lider kadroları ise “insan” bile denilemeyecek yaratıklar olduklarını göstermişler, vatandaşlarını katledip başta aziz Türk milletinin Meclis’i olmak üzere, devletin pek çok sayıdaki kurumlarını bombalamışlardır.

Bu terör saldırısının toplum üzerinde bıraktığı travma, özellikle çocukların ve gençlerin yaşamları boyunca unutamayacakları etkileri nedeni ile kişiliklerinin gelişmesi anlamında zafiyet yaşamaları riski vardır.

Yaşadığım bir örneği paylaşmak istiyorum. 15 Temmuz gecesi çocukların da dâhil olduğu sosyal bir toplantıda, saat 23:00 sularında davetlilerden birisi “darbe olmuş, cuntacılar yönetime el koymuşlar” dediğinde herkes şok oldu. Kimse inanmak istemedi, herkes telefonundaki haber kaynaklarına sarıldı, kimse bir şey bilmiyordu, sağlıklı haberlere ulaşılamıyordu. Lokaldeki televizyon açıldı, izlemeye başladık, bizler panik havasında iken 6-9 yaş arasındaki torunlarımın ağladıklarını neden sonra fark ettik. Ekranlardaki askerleri gören torunlarımın, “ne oldu, savaş mı oldu” sorularını yanıtlamaya, anlatmaya çalışırken “darbe ne demek, cunta ne demek” sorularını yönelttiler. Onları da cevaplarken, çocuklara has peş peşe soruların geldiğini gördük, “televizyonda gördüklerimiz düşman askeri mi?”

“Hayır Türk askeri”

“Bunları Türk askeri mi yapıyor?”

“Evet”

“Yalan söylüyorsunuz, Türk askeri yapmaz, bunlar düşman askeri, savaş çıktı, düşman askeri geldi”.

Yanımdaki torunlarımı inandırmakta zorlanırken, İstanbul’daki torunlarımdan ses geldi, “İstanbul’da silahlar ve bombalar patlıyor, korkuyoruz”.

Bunlar olurken, bir taraftan da KUTSO olarak tepkimizi koymamız lazım geldiğini biliyordum, Meclis Başkanımız ile mutabık kalarak, hemen bir bildiri kaleme aldık: “HALKIN İRADESİ ve DEMOKRASİ DIŞINDA HİÇ BİR İRADEYİ TANIMAYIZ. DARBE ASLA KABUL EDİLEMEZ BİR SUÇTUR. SEÇİLMİŞ PARLAMENTONUN VE HÜKÜMETİMİZİN YANINDAYIZ. GÜN, DEMOKRASİYE SAHİP ÇIKMA GÜNÜDÜR.”

Saat 01:51’de tüm üyelerimize ve basına ulaşan bildiriyi yayınlarken, yanımdaki torunlarıma da okuttum, İstanbul’daki torunlarıma da gönderdim, ama tatmin olmadıklarını biliyordum. Zira, kafalarında “Türk askeri böyle yapmaz, bunlar olsa olsa düşman askeridir” inancı vardı.

Bunlarla uğraşırken bir de okulu ile yurt dışında lisan eğitiminde olan torunum aramaz mı, feryat figan, “neler oluyor” sorusuna cevap isterken, ailenin tüm fertleri perişan oluyorduk. Torunlarım bu korku ile gecenin üçüne kadar gözlerini kırpmadılar.

Bunları neden anlatıyorum? Minicik beyinlerinde, “Türk askeri böyle yapmaz” inancı var. Bu nedenle bunlar Türk askeri değil, terörist unsurlardır diyorum. Minik beyinler böyle düşünürken, yetişkinler de meydanları doldurarak en anlamlı şekilde tepki vererek kendilerini ifade ediyorlar.

Verilmiş sadakamız varmış, asil Türk milleti terör teşebbüsünü zamanında fark etti, teröristlerin kullandıkları silahlara karşı, elinde silah olmadan, sadece göğsünü siper ederek, yanında yer alan kahraman askerimiz ve polisimiz ile birlikte girdiği mücadelede verdiği 161 şehit pahasına teröristleri etkisiz hale getirip şanlı bir tarih yazarak, muhtemel benzer terör saldırılarının asla olamayacağını göstermişlerdir.

Terör saldırısı başarıya ulaşsaydı, ülkemizin ve insanlarımızın bir daha toparlanmayacak ölçüde felaket girdabına kapılması söz konusu olabilirdi. Allah korudu bizleri.

Bu olaydan çıkarılacak iki önemli ders daha var:

1- Sayın Cumhurbaşkanımız korkmadı, saklanmadı, kaçmadı, liderlik vasıflarını ortaya koyarak, halkına önce moral verdi, sonrasında meydanlara çıkarak ülkelerine nasıl sahip çıkacaklarını öğretti. Liderlik eğitimi, konferansı verenler için çok değerli bir model olduğu gibi, hepimiz bu modelin hayatımızda yer almasına özen göstermeliyiz.

2- Yasama, Yürütme ve Yargı’dan sonra dördüncü güç olduklarını kanıtlayan televizyonlar, önemli kamusal başarıya ortak olmuşlardır. Keşke hep böyle olsalar.

Yaşasın vatanını ve milletini seven demokrasi aşığı milletimiz, yaşasın kahraman askerimiz, polisimiz, yaşasın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız, yaşasın milletinin emrinde ve hizmetinde olan tüm kamu görevlileri ve kurumlarımız.

Nafi Güral

Kütahya Ticaret ve Sanayi Odası

Yönetim Kurulu Başkanı